Durum
Profil detaylarını görmek için üye girişi yapmalısınız Üyeliğiniz bulunmuyorsa Kayıt ol linkine tıklayarak kayıt olabilirsiniz. |
Aylin'n Ruyasi
Post #1
Aylin'n RuyasiSıradan bir gündü....Vahşi hayat çemberinin içerisinde bir hamster gibi pedal çevirdiğini düşündü genç kadın. Ama her günün değişik olması, yarınların bugünkünden farklı bir heyecana gebe olması mümkünmüydü? Rutin hayat, monotonluk bu hayatın bie parçası değilmiydi? İnsanların farklı seçenekleri varmıydı? Kimsenin yok diye geçirdi aklından. Herkes bir monotonluğa köle, herkes birer hamster, herkes birer Sysiphus diye geçirdi aklından. Hergünün bir diğerinden farklı olması, mümkünmüydü!? Olabilirmiydi öyle bir şey? Sonra kafasında farklı farklı günler yaşamaya çalışıp başarılı olamadı. Hayal gücüm körelmiş, bitmişim ben diye geçirdi aklından. Her gün farklı olmasa dahi arda monotonluğu, tekdüzeliği kıracak, hayatına renk ve heyecan getirecek bir şeyler yaşamayı kim istemezdi? Hatta bu tür şeyleri daha sık yaşamak. İnsanların anormal, yada inanılmaz diye nitelendirecekleri bir şeyler yaşamak istedi, birilerine anlatsa dahi inanmayacakları ama aslında doğru olan bir şey. Yada herkesin yaşamaya can atıpta cesaret edemediği bir şey. Hayat böyle şeylerle dolu diye geçirdi kafasından. Kim bilir şu anda dünyada kaç insan bu durumda, kendi düşündüklerini düşünüyordur diye düşündü. Sonra aslında insanların aptal olduklarını, yada bir şekilde uyuşturulup bu vahşi çemberin içine atıldıklarını, ve bir mutluluk yalanıyla aldatılıp kullanıldıklarını geçirdi kafasından. Acaba insanlıktan çıkıyormuyum, tanrısallaşıyormuyum, bu çirkin boyuttan çıkıp bir üstemi geçiyorum diye sordu. Olanaksız diye yanıtladı. Sonuçta O'da bir insandı...bütün bunlar psikolojik, bütün bunlar herkes tarafından düşünülebilecek olağan düşünceler dedi kendi kendine. Sonra değiştirdi fikrini. "Hayır hayır, bunlar delice fikirler, yoksa deliriyormuyum" dedi. Delirmiyordu, evdeki işleri bitirmiş, her gün yaptığı şeyleri yapıp zaman geçiriyordu. Çocuk sık sık gittiği kayınvalidesinde, kendisi evde, kocası ise işteydi. "Farkındayım," geçen her günde bir anormallik olduğunun, aslında hayatın gerçeklerinin bize sunulduğundan daha farklı olabileceği düşüncesinin farkındayım diye geçirdi içinden. O bir kölemiydi? Köle ne demek diye düşündü? Köle birisine ait olan, ve kendi iradesi dışında, sahibinin isteklerini yerine getirip, istemeyerek çalışıp, çalıştığının karşılığını alamayan insan diye geçirdi aklından. Benim bir sahibim varmı diye sorguladı. Kocasımıydı sahibi? Yada oğlu? Yada evi? İsteyerek yapmadığı bir çok şey vardı sonuçta, isteyerek yapmadığı ama yapmak zorunda olduğu. "Kimin yokki" diye aklından geçirsede bunun bir avutma olduğu, kendi kendini teselli ettiği gerçeği bütün varlığını kapladı. Ben bu sosyal düzenin geleneklerin göreneklerin, ilişkilerin, annemin, babamın, kayınvalidemin ve babamın bir kölesiyim diye düşündü. Ben benden beklenenleri yerine getirmekle yükümlü, vahşi bir çemberin içine atılmış, ömrümün sonuna kadar bunu çevirmekle yükümlendirilmiş bir köle hamsterım diye tekrarladı ve acı bir kahkaha fırlattı.... Kendisini kontrol etmese gözyaşlarının izleyeceği bir kahkaha, ama çabuk geldi kendine. Hayatın kuralı bu, bazılarının modern kölelik diye adlandırdığı kapitalizmin dışında birde sosyal kölelik var diye düşünüp yeni bir keşifte bulunmuşçasına gülümsedi. Sonuçta kendine göre bir keşifte bulunmuştu, ve gururlanması normaldi. En azından şimdi problemin ne olduğunu biliyorum diye geçirdi kafasından. Toplumun ve O'na yakın olanların beklentilerini yerine getirmekle yükümlü bir köleyim ben dedi, ve benim beklentilerimde başkalarının hayatlarını etkiliyor diye geçirdi kafasından; yani ben hem köleyim hemde köleleştiren bu toplumun bir parçası. Yapmam ve yapmamam gereken herşey başkaları içinde geçerli. Hmmmm, bu ne kadar doğruydu? Hayır dedi, ben mensubu olduğum, kendi çemberim içerisinde yaşayan insanların beklentilerinin kölesiyim, ve efendisiyim, benden yada bizden farklı olan, farklı hayatlara sahip olan insanlarda var diye geçirdi kafasından. Ama onlarda kendi çemberlerindeki insanların, farklı beklentilerinin kölesi değillermiydi. Kendi kafasını karıştırmaya başlamıştı genç kadın. Sonunda hepimiz insanız diyerek attı kafasından düşüncelerini, mutfağa gidip kettle ı açıp kahve suyu kaynatıp bir nescafe yaptı kendine. Ne kadar atmaya uğraşsada düşünceleri tekrar belirdi kafasında; insanlar farklı çemberler içerisinde gezemezlermiydi? İnsanların uğraşıp, çalışıp, didinip, bir üst sosyal tabakaya ulaşmaya çalıştığı fikri geldi aklına. Bu böyle birşey olmalıydı; daha çok insanın egosuyla alakalı bir şey. İki eliyle kavradığı kahve fincanını tek eline alıp, diğerini bacaklarının arasına götürdü, ve hafifçe okşadı kendini. Tüm çemberlerin ortak noktası bumu acaba diye geçirdi aklından; yemek, içmek, sevişmek. Ama farklı insanların yedikleri ve içtikleri dahi farklıydı, acaba sevişmeleride mi öyleydi? Ben bir başkasına göre sevişmenin ne demek olduğunu bilmiyor olabilirim dedi. "İlginç" sevişmek sonuçta kocasının penisinin vajinasına girip çıkarak boşalması değilmiydi. Öyle olmasa bile, onlarında yaptığı ekstralar vardı. Bir ara annemlere gittiğimde internetten bakmalıyım diye geçirdi kafasından. Semişmeyi google lamalıyım dedi, gülümsedi ve büyük bir yudum çekti kahvesinden. Ne kadar sessiz, her düşünceyi bir vakum gibi çeken bir ortam. Kendisini dinlese, düşüncelerinden sıyrılıp, bütün beklentileri bir kenara koysa neler yapabilirim diye diye "düşündü." Vahşet, şevhet,tutku mu kaplardı varoluşunu? Sonuçta beklentilerin yol açtığı rasyonel düşünceler dizginlemiyormuydu O'nun içgüdülerini, tutkularını, ve içinde bir yerlerde gizli kalmış şevhet duygusunu?!! Acaba başkaları tam anlamıyla yaşayabiliyorlarmıydı bu duyguları. Yada rasyonellikle, serbest kalmanın bir dengesi varmıydı? "Aaaahhhh" kim istemez diye sordu. Bu dengeyi bulmak, aslında kimseye zararı olmayan ateşli sevişmelerle yükümlülükler arasında bir barış antlaşması imzalamak. Olmaz diye geçirdi kafasından, ben, biz birer yükümlüyüz, vede hükümlü; bu hayat hapishanesinde. Problemi biliyordu Aylin. Problemi biraz evvel tanımlamamışmıydı. O bir sosyal köleydi; mensubu olduğu toplumun beklentilerini eksiksiz yerine getirmeye çalışan, ve kendisininde diğer üyelerden beklentileri olan bir üye. Kendinden utandı, insanların kendi beklentileri doğrultusunda yaşıyor olması düşüncesi vicdanına dokundu. Böyle olmamalı diye geçirdi aklından. Kim bilir şu anda kaç kişi gizli gizli sevişiyor diye düşündü, gizli gizli ve farklı farklı. Kaç sik kaç ama girip çıkıyor dedi kendi kendine. Post modern, aykırı, çember dışı bir düşünce dedi..."Ama benim çemberimde olamayacak şeyler" diyerek atmaya çalıştı kafasından. Aynanın karşısına geçip süzdü kendini. Benim toplumumda görünmem gerektiği gibimiyim yada böylemi olmam gerekiyormuş yani dedi. Saçı başı karışmış, üzerinde geceliği, makyajsız, kısacası ev hali. Herkesin ev hali aynı olabilir, farklı olmasını düşünmeye gerek yok diye geçirdi içinden. Farklı neydi o zaman? Geceliğini çıkartıp fırlattı yatağının üzerine. Saçları kısmen örttü dolgun göğüslerini, sonra külotunu çıkartıp baktı bacaklarının arasına. Şu anda herkesle aynıyız diyerek gülümsedi. Sonuçta herkes dünyaya böyle çıplak gelmiş ve aynı şekilde gidecekti, istisna yoktu. Sonra çekmecesine gidip aldı siyah naylon jartiyer çoraplarını. yatakta oturup, aynanın karşısında yavaşçca geçirdi bacaklarını çorapların içine, külotunu giymeden. Sonra dantelli siyah külotunu giydi yine aynanın karşısında ve jartiyerlerini taktı. Sonra tekrar aynanın karşısında dikilp poz verdi kendi kendine. Önce sola döndü ve sağ ayak parmaklarının ucuna basıp poz verdi, sonrada aynısını sağa dönüp yaptı, bir yandanda elleriyle destekleyip itti göğüslerini yukarı doğru. Sonra arkasını dönüp kalçalarına baktı. Diğer kadınlar nasıl farklı olabilirdi? Belk**e fark giyim tarzında değil, ama yaklaşımdadır diye geçirdi kafasından. Senelerdir giymediği, kızlık zamanından kalma diz üstü siyah eteğini giyip, sonrada bordo gömleğini geçirdi sırtına. En sonundada siyah, topuklu botlarını. Oturup makyaj yaptı ve tekrar geçip oturdu yatağa. Önce sağ bacağını sol bacağının üzerine koyup bacak bacak üzerine attı. Hafif sağa kaykılıp koydu sol elini bacağının üzerine, diğeri yatağın üzerinde bedenini desteklerken. Süzdü kendini; başını hızlıca çavirip saçlarını dalgalandırdı, sonrada aynı şeyleri diğer tarafa oturup yaptı. "Sikişmeye hazır bir orospu gibiyim" diye geçirdi kafasından. "Orospu" diye tekrarladı, ve tekrar aynaya bakarak, sakince ve hiç sesini yükseltmeden, heceler gibi ve üzerine basarak tekrarladı "orospu." Çok farklı diye düşündü, tam anlamıyla kendi çemberinin dışında olan bir konsept. Hoşlanmış gibi, sanki bu sözcük kulağa hoş geliyormuşçasına, anlamından sıyırıp atarak tekrarladı "orospu." Sonra gülümsedi aynadaki kendine. Ben şu anda farklıyım diye geçirdi kafasından bir orospu olduğunu düşünerek. Ne kadar beklentilerin dışında olsada bu O'nun ruhuna aykırı bir konsepti. Üzerinde fazla durmadı. Üzerindekileri çıkartmadan mutfağa yöneldi, bir kahve daha doldurdu fincanına. Salona yönelip çöktü biraz evvel oturduğu koltuğa. Bacak bacak üzerine atıp aldı kahve fincanını ellerinin arasına. Şu anda kapı çalınsa, kayınvalidesi gelse ne düşünürdü acaba....hafif bir kahkaha fırlattı, ve değiştirdi bacaklarını. Hafifçe eteğini yukarıya çekip acaba şu anda çekicimiyim diye geçirdi aklından. Olmayabilirdide. Sonuçta farklı insanların farklı çekicilik konsepti olabilirdi. Ama Gazi Osman Paşa'da böyle gezerse bakışları üzerine çekeceğini biliyordu. Hem çekici olabileceği, hemde bazı yükümlülüklerini yerine getirmediği için ayıplanabileceğinden dolayı. En başına gitti düşüncelerinin, nasıl geldim buraya diye sordu kendi kendine. Monotonluk, rutinlik getirdi beni buraya diye geçirdi içinden. Kocasını bu kıyafet içinde, bir orospu gibi karşılama fikri geldi aklına. Sanki O'nun arada kaçamak yapıp ziyaret ettiği bir metres, yada arada ziyaret ettiği, delicesine sevişip, sevişmelerinde kendini bulduğu bir kadın. Kapı çalındığında oturduğu yerden yavaşça kalkıp, yine yavaşça kapıya gidip, bir elini kapının kenarına, diğerini beline koyup, öyle karşılamayı geçirdi kafasından kocasını. Hatta elinde birde sigara olabilirdi ve kapı açılıp kocası onu gördüğünde yavaşça savurabilirdi dumanını kocasına doğru rujlu dudaklarından. Peki ne demeliydi? "Hoş geldin? Nasılsın? Yok yok, olmazdı. Hiçbir şey dememeliydi. Kocası ağzı açık, alt çenesi zemine değmek üzereyken O'na bakarken kapıyı açık bırakıp yavaşça dönüp yönelmeliydi içeriye ve adamın girmesini, ne reaksiyon göstereceğini beklemeliydi. Nasıl bir reaksiyon bekliyordu O'nu acaba? Umursamaz bir tavır aldı ve götürdü fincanı dudaklarına. Bu kocası için çok fazla olabilirdi. Attı düşünceyi kafasından ama ıslandığını farkedip gülümsedi, düşüncedede olsa hoşlanmıştı orospuluktan, bir anlığına, ve sadece kocası için olsada. Tekrar bacak bacak üzerine atıp, kapattı gözlerini. Nereye gidiyorsun Aylin diye sordu kendine. Bütün düşüncelerini atıp boşaltmak istedi kafasını. Önce sakince çiğerlerine giden havayı gözlemledi, Sonra bıraktı kendini kendi haline. İçindeki gözler ciğerlerinden yavaşça aşağıya, bacaklarının arasındaki ıslak noktaya gitti. Önce bir el hissetti dizinde, naylon çorabının üzerinde. Yavaşça okşadı dizini, gözler kapalı, kafa boş, sadece içindeki gözle, ve kalbiyle hissetti bacağına yumuşakça dokunan eli. Önce yavaşça aşağıya indi el, sonra bileğini tuttuğu halde bir diğer elin botunun fermuarını aşağıya indirdiğini gördü gözleri kapalı ve kafası boş bir şekilde. Botu çıktıktan sonra ayağını hissetti bir çift elin içerisinde, ve biri fısıldadı; "sorularını yanıtlamak için buradayım" diye. Yavaşça kaldırdı eller Aylin'nin bacağını diğerinin üzerinden ve aynı işlemleri diğeri için yaptı. Yavaşça, nazikçe davranıyordu eller Ayliin'nin güzel bacaklarına, her kavrayış yumuşak, sanki narin bir çiçeği yada kuşu kavrarcasına gerçekleşiyordu. Düşüncelerinden sıyrılmış, kalp gözüyle gözlemlerken kendini dahada sulandı bacaklarının arası. Yavaşça kadırdı ayakları eller, ve bir sıcaklık hissetti Aylin ayaklarında. Yavaşça ayaklarını, ve ojeli parmaklarını okşayan, birisinin ciğerlerinden çıkan hava okşadı kadının narin ayaklarını, ve sonra hissetti parmaklara konan nazik öpücükleri. Her birine aynı ihtimamı gösteren, aynı derecede sevip aynı zamanı veren şehvet öpücükleri. Önce hepsi, teker teker geçti onları seven dudakların altından, sonra tekrar teker teker buluştular adamın diliyle. Her öpüşte, yalayışta, ve parmaklarının adamın ağzına her girişinde dahada ıslandı Aylin. Kafası boş, düşüncelerinden sıyrılmış halde sanki bir elektrik akımı geçmişçesine titredi bedeni genç kadının adam O'nun ayaklarını ve parmaklarını öpüp yaladığı halde. Hafifçe kıvrandı oturduğu koltukta gözleri kapalı. Yavaşça indi bacaklardan biri yere, diğeri hala ellerde. Bir eliyle tabanını, diğeriyle topuğunu tuttuğu halde, bir çocuğun dondurmasının bitmemesini isteyip yavaş yavaş yemesi gibi, yavaş yavaş gezdirdi adam dudaklarını kadının ayaklarında. Her öpüşü, her yalayışı, her noktanın kokusunu gizli bir hafızaya kaydeder gibi, hiç bir ayrıntıyı atlamadan çalıştı dudaklar, dil ve burun. Yavaşça bileklere, oradan baldırlara çıkıldı. Aylin rasyonellikten, düşünceden uzak şekilde kalp gözüyle ve şevhetle gözlemledi her anı. Gözler kapalı aralandı yavaşça bacaklar. Dudaklar baldırlardan ilerleyip ulaştı kasığına genç kadının. Sonra yavaşça okşadı dil kadının iyice ıslanmış tatlı çiçeğini. Gözler kapalı, düşüncelerden sıyrılmış Aylin şevhet ve tutkuyla inledi yavaşça. Önce dil sakince masaj yaptı çiçeğe, bir aşağı bir yukarı. Arada bir noktada fokuslanıp okşadı o noktayı, sonra tekrar aşağı, yukarı, bir çocuğun bir dondurmayı yavaşça yalaması gibi, zevkle ve özenle yaladı dil Aylin'in tatlı amını. Eriyen dondurmanın külahın yanlarından aktığı zaman külahı yalayıp tek damlayı ziyan etmeyen bir çocuk gibi yaladı dil Aylin'in çeşmesinden akan suları. Sonra parmaklar katıldı masaja. Dil yavaşça üstlere masaj yapıp dudaklar emerken, pamaklar nazikçe okşadı çiçeği. Tekrar bir iç geçirdi Aylin "aaahhh" KAfasında hiç soru olmadan, nazikçe uzanıp tuttu adamın kafasını ve dahada çekti bacaklarının arasına, ve bastırdı hafifçe adamın yüzünü amına. Dil devam etti bir aşağı bir yukarı kaymaya, ve parmaklar onu izleyip nazikçe masaj yapmaya. Aylin bacaklarını koltuğun yanlarına koyup dahada açtı çiçeğini, sanki baharda açmış, ve sabah yağan çiy den ıslanmış bir çiçek gibi. Fısıltısı zihninden değil ama içinden geldi "oooooohhhhh, çok güzeeel, ooooohhhh". Dil ve parmaklar çalışırken parmaklarıyla dokundu adamın kafasına, ve yavaşça çekti parmaklarının ucuyla, dahada bastırdı kendine. Önceleri sadece dilin ucuyla gerçekleşen masaj artık dilin her alanını kapladı. Her seferinde komple çıkıp tek seferde yaladı kadının mükemmel çiçeğini, ve her yalayış sonrası dahada ıslandı genç kadın. İçinden gelen sesler çıktı kadının ağzından "aaaaoooh, harika, harikasın sevgilim." Sanki orada kimse yoktu, yada, yada sanki başka bir yerdeydi genç kadın, belk**e başka bir gezegende, belk**e başka bir boyutta. Dil ve dudaklar yavaşça uzaklaşınca kasıklarından akan sıcak suyu hissetti genç kadın. "İstiyorum, istiyorum diye fısıldadı". Gözlerini açsa dahi zihniyle değil ama kalbiyle, içindeki tutku ve şevhetle gördü Aylin. Karşısında "Ben" vardım
![]() |
|
Alıntı |